İlerleme Raporu’nda, Türkiye ekonomisi
Avrupa Komisyonu yıllık genişleme stratejisiyle aday ve potansiyel aday ülkelere yönelik ilerleme raporlarını açıkladı. İlk rapor 1998 yılında yayımlanmıştı ve 2012 İlerleme Raporu Türkiye’nin 15. ilerleme raporuydu. Aradan geçen 15 yılda Türkiye’nin nüfusu 62 milyondan 75 milyona, milli geliri 270 milyar dolardan 780 milyar dolara, kişi başı gelir ise 4 bin dolardan 10 bin dolara yükseldi.
İlerleme raporu, AB’ye aday ülkelerin yıllık bazda üyelik yolunda attıkları ve atamadıkları adımları, Kopenhag kriterlerine uyum durumlarını anlatan bir çeşit yıllık karne oluyor. Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Türkiye 2012 İlerleme Raporu’nda siyasi kriterler açısından olumlu gelişmelerin yanında, eksikliklere de dikkat çekiliyor.
Avrupa Komisyonu, yeni anayasa için çalışmaların başladığını ve genel olarak demokratik, katılımcı bir sürecin uygulamaya koyulduğunu not ederken, siyasi hayatın sınırlı diyalog ve sıklıkla yaşanan gerginliklere sahne olduğu tespitinde bulunuyor. Nitekim bu durum Türkiye’de demokratik siyasetin normalleşmediğinin en önemli göstergelerinden biri oluyor.
Bunun yanında yine önceki raporlarda da vurgulanan, yüzde onluk seçim barajının Avrupa Konseyi üyeleri arasındaki en yüksek oran olduğu ve siyasi parti kapatma veya siyasi partilerin finansmanıyla seçim kampanyaları hakkındaki yasaların Avrupa standartlarında olmadığı saptamalarına yer veriliyor.
2011 seçimleri sonrasında tüm ana siyasi görüşlerin parlamentoda temsil edilmesi, parlamentonun yeni anayasa çalışmalarındaki öncü rolü, yakın geçmişi araştırmak için komisyonlar kurulması, ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili yasa, kamu görevlileri için toplu sözleşme hakkı, Ombudsman kurumu gibi yasaların çıkarılmasına olumlu ögeler olarak raporda yer alıyor. Öte yandan, parlamentonun temel bazı siyasi meseleleri ele almadaki rolünün sınırlı kaldığı vurgulanıyor.
Komisyon hükümetle ilgili olarak, AB’ye katılım konusunda kararlılığını, demokratikleşme ve siyasi reform gündemini devam ettirdiğini, bunun yanında hükümet üyelerinin medya veya sivil toplumun eleştirilerine şiddetli reaksiyon gösterdiklerini belirtiliyor. Demokratikleşmenin eleştirilere hoşgörü, sivil toplumla diyalog ve yetki paylaşımından geçtiğine işaret ediliyor.
Yargı sistemi, 15. İlerleme Raporu’nun en fazla yer ayrılan bölümlerinden biri. Bu alanda son dönemde yapılan bazı reform ve iyileştirmelerden olumlu bir şekilde söz edilmiş, ancak yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve etkililiği açısından daha fazla çabanın gerekli olduğu vurgulanıyor. Sorunlu alanlar arasında, tutukluluk süresinin oldukça uzun bir süre olarak görülen 10 yıl olarak belirlenmesi, savunmanın savcılık dosyalarına sınırlı erişimi, savcılık iddianamesinden kamuoyuna sızmalar olmasına yer verilmiştir. Yargının bağımsızlığının herkes için önemli olduğu ve bunu olumsuz etkileyen düzenlemelerin kaldırılması gerektiği belirtilmektedir.
Rapor, insan hakları alanında önemli sorunlar ve eksikliklerin devam ettiğine değiniyor. Bu alanda yakın geçmişe göre önemli ilerlemeler olsa da, Türkiye’nin sosyoekonomik gelişimine aykırı düşen birçok sorunun devam etmekte olduğuna dikkat çekiliyor. İnsan haklarıyla ilgili Türkiye’nin gerçekleştirdiği önemli ilerlemelere rağmen, birçok alanda ilerlemenin yavaşladığı veya durduğunun görüldüğü belirtiliyor.
Bunun yanında Komisyon devam eden çeşitli davalara da değinmekte. Bu davaların Türkiye’de demokratik kurumlar ve hukukun üstünlüğünün düzgün işleyişine güveni artırma konusunda önemli bir fırsat olduğunu ancak kapsamlarının aşırı geniş tutulması ve yargı usulleriyle ilgili eksikliklerin bu fırsatı gölgelediğini belirtiliyor. Savunma hakları, dava öncesi uzun tutukluluk süreleri, aşırı uzun ve her şeyi içine alan iddianamelerin endişe yaratmaya devam ettiği vurgulanıyor.
Terör meselesinin Türkiye’de demokrasi için temel bir meydan okuma oluşturmaya devam ettiği ifade ediliyor. Bunun yanında PKK’nın AB’nin terörist örgütler listesinde olduğu ve son zamanlarda gerçekleşen saldırıların AB tarafından güçlü bir şekilde kınandığı hatırlatılıyor.
2012 İlerleme Raporu’nda, Türkiye’nin ekonomik performansından genelde olumlu bir şekilde söz ediliyor. Uygulanan mali ve parasal politikalar genel olarak başarılı bulunuyor. Türkiye’nin küresel dalgalanma ortamında gerçekleştirdiği sağlam büyümenin ekonomik temellerin güçlü ve şoklara karşı dayanıklı olduğunu gösterdiği ve piyasa mekanizmalarının düzgün bir şekilde işlediği belirtiliyor.
Bunun yanında, cari açığın artması ve enflasyonist eğilimlerle beraber, Türkiye ekonomisinin küresel mali şoklar karşısında kırılgan olmaya devam ettiği uyarısında bulunuluyor. Geçtiğimiz dönemde beklenenin üzerinde bir bütçe performansı kaydedildiği ancak bütçenin şeffaflığı ve hesap verebilirliğiyle, ekonomik politika yapım sürecinde kurumlararası eşgüdümde sorunlar yaşandığı raporda vurgulanan noktalar arasında.
Sonuç olarak gerek Türkiye’nin küresel ekonomideki rolüne katkısı gerekse Türkiye’nin dünya siyasetindeki etkinliği ve itibarı açısından AB üyeliği hedefinin önemi devam etmekte. Bu doğrultuda zaman kaybetmeden ilerlemeye devam edilmesi ve pozitif gündemle müzakere sürecine yeniden ivme kazandırılmasında fayda var.
Ancak gözden kaçırılmamalıdır ki, Türkiye’nin siyasi reform sürecinin ivme kazanması, katılım müzakereleri sürecinin yeniden canlandırılmasıyla bağlantılı. Dolayısıyla AB bu alanda herhangi bir inisiyatif göstermezken, Komisyon’un Türkiye’yi izleyerek, raporlar yayınlaması ve siyasi alanda eleştirilerini dile getirmesi anlamını kaybediyor. AB tarafından gelen şevk kırıcı mesajlardan ya da konjonktürel sarsıntılardan etkilenmeden bu hedef doğrultusunda müzakere sürecinin canlandırılmasına çaba gösterilmesi gerekir.
AB tam üyesi olan Türkiye’nin küresel ve coğrafi ağırlığı daha da artacak. Bunun yanında, AB 550 milyonluk nüfusu, 13 trilyon avroluk gayrisafi hasılası ve 25 bin avroluk kişi başı geliriyle dünyanın en büyük ticaret bloku ve en büyük ekonomik alanı olmayı sürdürüyor. Türkiye’nin ihracatı ve ekonomik büyümesi açısından AB büyük önem taşımaya devam ediyor. Türkiye’nin bundan sonraki hedefi tam üyelik amacı doğrultusunda Avrupa iç pazarına entegre olarak, AB ekonomisinin karar alma ve politika oluşturma sürecinde etkili bir aktör olması. AB’nin bazı ülkelerindeki vizyonsuz ve kısa vadeli popülist politikalara kapılmış bazı siyasetçilerin engellemelerine rağmen bu hedefe ulaşılacaktır.